1 Therefore thou art inexcusable, O man, whosoever thou art that judgest: for wherein thou judgest another, thou condemnest thyself; for thou that judgest doest the same things.
1 Gökte başka bir alâmet gördüm. Muazzam, hayret verici bir alâmetti. Son yedi belâyı taşıyan yedi melek vardı. Bunlar son belâlardı, çünkü Allah’ın öfkesi bu belâlarla tamamlanıyordu.
2 Ateşle karışık sanki camdan bir deniz gördüm. Canavara, heykeline ve adını temsil eden sayıya galip gelenler bu camdan denizin üzerinde durmuşlardı. Ellerinde Allah’ın verdiği lirler vardı.
3Allah’ın kulu olan Musa’nın ve Kuzu’nun ezgisini söylüyorlardı: “Kadir Rab Allah, Senin işlerin muazzam ve hayret vericidir. Ey milletlerin Hâkimi, Senin yolların doğru ve adildir.
4Senden kim korkmaz, ismini kim ululamaz, ya Rab? Çünkü mukaddes olan yalnız sensin. Bütün milletler gelip sana secde edecekler. Çünkü adaletle hüküm verdiğini gösterdin.”
5 Bundan sonra Şahitlik Çadırı’nın, yani semavî mabedin açıldığını gördüm.
6Yedi belâyı taşıyan yedi melek mabetten çıktılar. Temiz, parlak keten elbiseler giymiş, göğüslerine altın kuşaklar sarmışlardı.
7Dört mahlûktan biri yedi meleğe yedi altın tas verdi. Taslar ebetler ebedince var olan Allah’ın öfkesiyle doluydu.
8Mabet, Allah’ın ihtişamından ve kudretinden dolayı dumanla doldu. Yedi meleğin yedi belâsı sona erene kadar kimse mabede giremedi.